Bugün 29 Temmuz; canım ablamın vefatının beşinci yıl dönümü. Akşam onun için Kur’an-ı Kerim okurken, biricik, güzel, hayattaki en büyük destekçim olan ablam hakkında bugüne kadar neden hiçbir şey yazmadığım geldi aklıma. Benim için elinden ne geliyorsa yapmış; aramızdaki yaş farkından dolayı hep anneliğini hissettiğim, zaman zaman birbirimize kızsak da var olduğu süre boyunca hastalığında bile arkamdaki gücünü hep hissettirmiş canım ablam Kevser.
Neden onun hakkında yazı yazmadığımı düşündükten sonra, acaba ne yazabilirim nasıl ifade edebilirim onu diye arayış içerisindeyken aklıma bugün okulda yaşadığım bir anı geldi. Bugün doktora tezimin son kontrolleri için tez hocamla görüşmeye okula gittim. Fas’ta temmuz sonu okullar kapanıyor ve eylül başına kadar açılmıyor. Görüşmeden sonra dolabımı kontrol edip eşyalarımı toparlamak istedim. Dolabımda hangi kitaplar olduğunu unutmuştum ama tezimin ilk döneminden kalma kitapların orada olduğunu hatırlıyordum. Dolabımı açıp kitapları topladığımda, Şerif Mardin’in külliyatından bazı eserlerle karşılaştım. Kitapların kapaklarını açınca yüzümde bir tebessüm oluştu. Çünkü her kitabın içinde, “Canım ablam Kevser’in katkılarıyla alınmıştır; verdiği desteği unutmamak adına not edilmiştir.” yazıyordu.
Sene 2019, Fransa’da Yüksek Lisans eğitimimi tamamlamış, Fas’ta doktora kabulü almak için arayışlardaydım. Bu arada tabii bakanlık burs vermeyi kesmiş, burssuz durumda olduğum için arada para kazanmak adına iş başvurularına bakıyordum. Ancak bir yandan da konteksten kopmamak adına doktora başvuruları için araştırma önerisi yazmak istiyordum. Araştırma önerisi için kafamda Türk Diyaneti ile Fas Diyanetini karşılaştırmalı çalışacağım bir taslak vardı. Bu taslak için biraz temel okumalar yapmak adına kitaplar listelemiş, ancak biraz daha beklesem mi diye düşünüyordum. Ancak ne zaman böyle bir düşünce ya da arayış içine girsem hemen aklıma ablam gelirdi. Bir gün uyanıp yeter artık ya şu işi halledeyim diye karar verdikten sonra hemen ablamı aradım. “Ablacımmmm selamün aleyküm” diye baskılı bir giriş yapınca, “Evet canım, söyle ne istiyorsun yine?” demişti. Durumu anlatınca “Tamam listeyi yap, at bana. Ne de olsa kefilinim, bu süreci tamamlaman benim de işime geliyor” diyerek güldü. Son doğum günümde de pastaya “Oku oku vazgeçme, bizi mahvetme” diye not yazdırmıştı zaten.”
Bursu kazandığım zamanda çok heyecanlanmıştı. Benim hep çok başarılı biri olmamı, istediğim ve hedeflediğim şeyleri başarmamı istemişti. Milli Eğitim Bakanlığı bursunu kazandığım zaman kefil lazım dediğimde de gülerek, arkanda babam olmasa bu iş bana mantıklı gelmiyor ama hadi olalım demişti. Evlilik sürecimde de çok heyecanlıydı. Her zaman, Burak için en iyisi olmasını isterdi. Bu durumu yakın arkadaşlarım da çok derinden hissederdi. Lisede yurtta kalırken, hafta sonu tatilinde en yakın arkadaşım Süleyman ile alışveriş yapmak için Olivium’a gitmiştik. Ablam da bana yardım etmek amacıyla bizimle gelmiş, bana elbiseler bakmış, istediğim şeyleri almış paketletmiş ve eve gitmiştik. Sonraki hafta, bu alışverişten çok etkilenen Süleyman yanıma gelip, “ulan var ya Burak o kadar çok ablam olmasını istedim ki tahmin bile edemezsin” demişti. Ama ablam Süleyman’a da ablalık yapmıştı. Devamlı birbirlerini arar, sorarlardı. Yeğenlerim devamlı Süleyman Dayı diye gezerdi ortalıkta.
Kendini geliştirmeyi severdi. Diyanet çalışanıydı; okumayı, sohbetlerini ve vaazlarını geliştirmeyi amaçlar, güzel eserler alırdı. Yine bir eğitim için şehir dışındayken, telefonla aramış sınavları ile ilgili konuşurken başının çok ağrıdığını ama “dişimden dolayı olabileceğini” söylerdi. Ben askere gittiğimde de baş ağrıları devam etmişti. Kendisi çok istediği halde gelemedi ama annem, babam ve eşimin yemin törenime gelmesini çok istedi. Askerden geldikten sonra, kontrole diye gittiğimiz hastaneden hastalığını öğrenerek çıktık. Doktor; hemen bu akşam, acil hastaneye yatması gerektiğini söyledi. Ama o gün bile hastaneden çıkarken, babası, çok sevdiği kardeşi ve teyzeleri orada diye güle oynaya “ne olacak ya iyileşeceğim merak etmeyin” demişti. Hastalığı boyunca hep sevdiklerini düşündü. İlik uyumu için benden kan aldıklarında “ulan bence seninki uyacak bak görürsün” diyordu. Sonuç çıktığında “ulan kerata bak görüyor musun seninki uydu” demişti. Çok sevinmişti, ancak bu uyuşma iyileşmesine vesile olamadı.
Daha anlatacak çok şey var canım ablam hakkında. Ancak bu gece içimden bunları yazmak geldi o nedenle daha uzatmak istemiyorum. İnşallah onunla ilgili daha çok şey yazabilirim.
Canım ablamın mekânı cennet olsun. Onu ve onun emanetlerini çok seviyorum.
Canım ablam Kevser’e.
Burak
Bir yanıt yazın